Yaşadığımız her olay, bulunduğumuz her durum ve hal zihnimizdeki izlenimlerden ibarettir. Zihnimiz her şeye duyarlıdır; hastalık ve sağlık, zenginlik ve fakirlik, başarı ve başarısızlık vs.
Nereden geldiğini bilmediğimiz düşünceler ve arzular, bizim eylemlerimizi etkiler. Bir anda kendini bir şey yapma arzusu içinde bulur kişi. Kimisi hiçbir şeyi yokken iş kurma ve zengin olma ümidiyle yaşarken, kimisi sürekli sahip olduklarını kaybetme korkusuyla yaşar; kimi hayalleriyle, kimi korkularıyla...
Düşünceler ve hisler, gerçekliğimizi şekillendirir. Çoğu kişi, kendi gerçekliğinin çerçevesini oluşturduğunun farkında bile değildir. Tohumu atılmış arzular ve düşünceler, yıllar içinde hayatına giren onlarca insanı ve olayı etkileyerek sinsice büyür.
Eğer bir an durup geçirdiğimiz yıllar boyunca içimizde uyandırılan tüm arzu ve düşüncelere, bunların bize nasıl geldiğine ve bizi bunlara yönlendiren tüm kişilere, şartlara, belki ‘tesadüflere’ bakarsak ve asıl önemlisi bunun kaynağını incelersek görürüz ki; ‘kader’ veya ‘yazgı’ denen şey, yaşam tablomuzun çerçevesini arzularımızı ve düşüncelerimizı kullanarak çizmiş.
Buradan iki farklı görüş çıkabilir; kimine göre kaderimiz düşüncelerimizin bir ürünüdür, kimine göre ise düşüncelerimiz bize çizilmiş kaderi yazmak için bir araçtır, belki de ipucudur.
Görüş farklılıklarının ne önemi var? Önemli olan, bilinçli bir şekilde yaşayabilmek, içte ve dışta ortaya çıkan her şeyi farkındalıkla karşılamaktır. Sözcüklerimizi dikkatle ve incelikle kullanmak, korkularla değil hayallerle yaşamayı öğrenmektir esas olan.
Olumlu ve güzel düşüncelerle yaşamanın önemini bilmeyenler, kendi kaderlerini körü körüne takip ederken, bunun gücünü bilip sözcüklerin efendisi olanlar kendileri ve çevreleri için mutluluk kaynağıdır.