Adam ölmeden önce ölmeli.
Ne demek ölmeden önce ölmek? Ölümle ruh doğar ve sonsuzluğa kavuşur. Ancak adam
bu şekilde huzura erebilir. Bunu yapabilmek için kişi kendini kaybetmeli, yok
olmayı, kendini tamamen pasifize etmeyi bilmeli. Kendi bedeni, kendi arzuları,
kendi varlığını düşünmemeli. “Ben”inden, tüm kabuklarından sıyrılmalı. Kişi
kalbini açıp kendine baktığında görür ki; içinde iki farklı, birbirine zıt
“ben” var. Bu yaradılışımızın iki yönüdür. Biri pozitif diğeri negatif, biri aydınlık
diğeri karanlık, biri iyi diğeri kötü. Beden ve zihin sadece bu hayatımız
için gerekli unsurlardır, yaşamımız son bulduğunda onların da bir değeri
kalmaz. Fakat insanoğlu gerçek varlığının bunlara bağlı olduğu konusunda
yanılgıya düşmüş durumda. Ve asıl olan gerçekliği zaman içinde unutmuştur.Peki
bedenin ve zihnin yaşlanıp senden vazgeçmeden önce senin onlardan vazgeçmen
nasıl mümkün olabilir bir taraftan bunlara ihtiyacın olduğunu zannettiğin sanal
bir hayatta yaşamaya devam ederken? Bu ölmeden önce ölmeyi gerektirir. Bu senin
dışında olduğunu zannettiğin diğer herşeyin aslında senin bir parçan olduğunu
bilip, onların sevincini, mutluluğunu ve acısını içinde hissetmendir.
Kendini ve arzularını
onların karşısında yok edip, mutluluğunu onlara bağlamandır. Tıpkı annenin
kendi yemeyip çocuğuna yedirmekten sonsuz haz alması gibi. İşte bu ölümdür.
Arzularının, egonun, bedeninle sınırlı olan algılarının son bulmasıdır, ruhunun
sonsuzluğa doğumudur. Aslında bu ölüm bize sonsuz hazzın olduğu bir dünyanın kapılarını
açar. O kapıdan bir kere geçince geride bıraktığın sınırlı ve fakir yaşamı terk
edersin. Sürekli haz peşinde koşan, sınırlarla dolu bedeninden, zihninden,
hiçbir zaman tatmin olmayan arzularından feragat edersin. Bunu yapabilmek
ustalık ister. Gerçek Sen’i, ruhunu ortaya çıkarmanın tek yolu, egosal sen’i
kurban etmektir. Bunun başka hiçbir yolu yoktur. Ancak bu şekilde sonsuzluğa
açılan kapıdan geçersin ve gerçekliği edinirsin. Sadece bir yanılgı olan
bedenlerimizi o kadar önemsiyoruz ki bunun son bulacağını, aslında gerçekte var
olanın bu olmadığını göremiyoruz. Bundan soyunduğumuzda asıl geriye kalan
gerçekliğimizin ruhumuz olduğunu göreceğiz. Bu yüzden ruhumuzun bu yaşamla
ilgili tecrübeleri çok önemli. Beden yaşlanıp, fonksiyonlarını yitirdiğinde ve
bizi terk ettiğinde ruhumuza bu yaşamdan geriye kalan tek şey bu hayatta
yaşadığımız tecrübeler sonucunda yarattığımız realite. Realitemiz başımıza
gelen olayları nasıl yorumladığımıza göre şekilleniyor. Eğer acıyla dolu bir
yaşam sürdüysek cehennemi, neşe ve sevgi dolu bir realite yarattıysak cenneti
yaşamışız demektir. Beden yok olur fakat ruh edinimleriyle birlikte sonsuzlukta
yaşamaya devam eder.