Bir resim ışıklar ve gölgeler olmadan net değildir. Bu iki
zıt rengin karışımından doğru bir yaşam ortaya çıkar. Bu renkler hayatımızdaki
neşe ve kederlerdir. Madalyonun iki yüzü gibi, her biri diğeri içindir ve
birbirlerini tamamlarlar.
Hayatta hep bu dualiteyi
yaşarız. Kazanç ve kayıp, ölüm ve doğum, ışık ve karanlık, sıcak ve soğuk, acı
ve tatlı, sevgi ve nefret… Böylece bu zıtlıktan dengeye gelebiliriz. Biz de
dahil evrendeki her şeyin karşı zıttı olmalı ki yaşam amacımızı yerine
getirebilelim. Tüm bu zıtlıkları biz içimizde barındırırız. İçimizi görebilmek
için doğayı okuyabilmemiz yeterlidir.
Bir nitelik zıttı olan diğer nitelik olmadan tamamlanamaz. Kişi doğaya ve içine doğru bakarsa bu dualiteyi her an görebilir. Çıkış noktası ile varış noktası hep birdir. Ve aslında 2 farklı şey diye zannettiğimiz tektir. Bu teklik içimizde ve dışımızda bakidir. İki ucunu birleştirdiğin tek bir çember, bir tamamlanmadır.
Sonsuz sayıda çeşitliliğin olduğu bu yaradılışta, her
şey bizi tek bir noktaya götürüyor; her şeyin aynı olduğu, bir bütünün
parçaları olduğu tekliğe. Gece ile gündüz gibi… biri birine doğan sonsuz bir
dönüşüm…